Göz Yangısı Ne Demek? Ekonomik Bir Bakışla Görmenin Bedeli
Bir Ekonomistin Gözünden: Sınırlı Kaynaklar, Sonsuz Arzular
Bir ekonomist için her şey kıtlıkla başlar. Kaynaklar sınırlıdır, ama arzular sınırsız. İnsan, hem üretirken hem tüketirken bu temel gerçeği unutur ve her tercihin bir fırsat maliyeti olduğunu hatırlar. “Göz yangısı” kavramı, ilk bakışta tıbbi bir rahatsızlık gibi görünse de, ekonomik açıdan bakıldığında modern dünyanın metaforik bir yan etkisidir: Görmenin, istemenin ve tüketmenin yanması.
Ekonomi, sadece üretim ve tüketim rakamlarından ibaret değildir; aynı zamanda insanların “gözlerinin neyi gördüğü” ve “neyi görmek istediği” ile ilgilidir. Çünkü ekonomi, görme biçimlerinin bile piyasaya yön verdiği bir sistemdir.
Piyasa Dinamikleri ve Gözün Tüketim Alanı
Göz yangısı, piyasa dinamiklerinde aşırı maruz kalmanın bir sonucu olarak okunabilir. Reklamlar, renkler, ekranlar, vitrindeki ışıklar… Her biri, bireyin görsel sermayesini sömürür. Göz artık sadece görmez; aynı zamanda tüketir.
Bu noktada, ekonomistlerin “doyumsuzluk yasası” dediği olgu devreye girer. İnsan gözü, ne kadar çok şeye maruz kalırsa, o kadar çok şey ister. Bu da talebi sürekli diri tutar, ancak refahı her zaman yükseltmez. Gözün yandığı yer, tam da burasıdır: Fazla arzın, eksik tatminin kavşağında.
Piyasa ekonomisi, görsel arzın arttığı bir dünyada çalışır. Sosyal medya, reklam endüstrisi, dijital vitrinler… Hepsi “göz ekonomisi”nin bir parçasıdır. Göz yangısı, bu ekonominin yan etkisidir: Tüketim arzusunun gözle başlatılıp zihinle sürdürülmesi.
Bireysel Kararlar ve Görsel Rasyonalite
Ekonomide bireyler rasyonel varlıklar olarak kabul edilir, ancak bu rasyonalite her zaman mantıksal değildir. Gözün gördüğü, aklın düşündüğünden hızlıdır. İşte bu yüzden modern birey, çoğu zaman ekonomik kararlarını duygusal reflekslerle verir.
Göz yangısı burada devreye girer: Fazla bilgi, fazla seçenek, fazla uyarıcı… Rasyonel birey bir anda irrasyonel hale gelir. Seçim yapmanın maliyeti artar, zihinsel enerji tükenir, karar kalitesi düşer. Bu da “bilişsel enflasyon” dediğimiz bir sürece yol açar — çok görmek, az anlamaktır.
Ekonomik açıdan göz yangısı, tıpkı piyasada oluşan bir balon gibidir: Aşırı görünürlük, değeri geçici olarak şişirir. Ancak sonunda, yanmış bir tüketiciyle, soğumuş bir talep eğrisi kalır.
Toplumsal Refah ve Görsel Kapitalizm
Kapitalizmin geç döneminde, sermaye yalnızca üretim araçlarında değil, görsel algıda da yoğunlaşmıştır. İnsanların dikkat süresi artık bir “meta” haline gelmiştir. Göz ne kadar yanarsa, ekonominin çarkları o kadar döner.
Ancak bu süreç, toplumsal refah açısından tartışmalıdır. Çünkü göz yangısı bireysel tatminsizlik yaratırken, kolektif bir yorgunluğa da sebep olur. Ekonomik büyüme sürerken, mutluluk eğrisi düzleşir. Refah artışı, algısal tükenmişlikle dengelenir.
Bu bağlamda şu soru anlam kazanır: Gerçek refah, daha çok şeye sahip olmakta mı, yoksa daha az şeye bakabilmekte mi saklıdır?
Geleceğe Dair Bir Senaryo: Görmenin Ekonomik Bedeli
Yakın gelecekte, “göz ekonomisi” daha da büyüyecek. Sanal gerçeklik, artırılmış görme teknolojileri, kişiselleştirilmiş reklam sistemleri… Göz artık sadece bir organ değil, piyasanın doğrudan tüketim kanalı haline gelecek. Bu durumda göz yangısı, yalnızca mecazi değil, aynı zamanda yapısal bir ekonomik problem olarak karşımıza çıkacak.
Enerji tüketimi, dijital yorgunluk ve dikkat ekonomisi yeni maliyet unsurları olarak refah hesaplarına eklenecek. Görsel maruziyet arttıkça, üretkenlik düşecek; bilgi bolluğu içinde anlam kıtlığı yaşanacak. Bu, geleceğin “görsel krizi”dir.
Düşündürücü Sorularla Bitirirken
– Gözlerimiz mi piyasayı görüyor, yoksa piyasa mı gözlerimizi yönetiyor?
– Refahın ölçüsü artık gelir değil, dikkat süresi olabilir mi?
– Daha fazla görmek, daha az hissetmek anlamına mı gelir?
Göz yangısı, bu soruların tam ortasında durur. Modern ekonomi, gözün yanışıyla beslenir ama insanın görme kudretini aşındırır. Belki de geleceğin en büyük ekonomik devrimi, artık “görmemeyi” seçmek olacaktır.
Çünkü bazen, gözleri dinlendirmek; ekonomiyi yeniden düşünmektir.